marco materazzi

    son derece sağlam oynayan bir defans oyuncusu. tam bir görev adamı. tekmeye kafa sokacak cinsten yürekten bir futbolcu. idolüm.
    (09.03.2007 15:42)

oyuncak müzesi

    haftanın mutlaka bir günü gidip kendimden geçtiğim yerdir orası. sabahın ilk ışıklarından alacakaranlığa kadar takılırım. nasıl desek insanı nostalji kıyılarında yüzdüren bir havası vardır. kimi zaman soluksuz kalırsınız çocukluğunuz bin bir türlü anısını hatırlatan oyuncak delhizinde. yutkunursunuz. geçen zamanı hatırlayarak gözleriniz nemlenir ve sisli bir ruh haline bürünürsünüz.
    (09.03.2007 15:40)

youtube a erişimin yasaklanması

    yürekten desteklediğim bir yasak. yüce atamızın böyle aşağılanmasına kim olsa duyarsız kalamazdı.
    (09.03.2007 15:36)

deniz baykal

    şimdiye dek sadece boş konuşan müzmin bir muhalifti kendisi, muhalefette kalmaktan hoşlanan, ki hala da öyle, soğan da olsa yeterki birşeyin başı olayım havasında salınan zararsız bir zattı, ki hala da öyle, fakat gündemdeki asıl konu biraz küçük insan olmakla odaklı sanırsam.

    "başörtüsü eşlerin ayıbını örtmez" şeklinde bir laf etmiştir yakın zamanda. meclisin içinde tartışmalar döner, vekiller küfür edip birbirlerini üstüne yürür, parti başkanları, devlet bakanları, başbakanlar, nice unvan sahipleri kenar mahalle delikanlıları gibi atışır, ağır konuşur, hele seçim meydanlarında kimin ne konuştuğunun hesabı bile tutulmaz. doğaldır ki aynı insanlar önemli karelerde rahatlıklar yan yana yer alabilir, cenazelerde acı paylaşır, milli ya da dini bayramlarda ortak bir sevinç yaşar, v.s, sonuçta fikirlerin tartıştığı politika mecrada kalır her şey, kişiselleşmez, takıntılara dönüşmez.

    sonuç olarak bu seferki çok farklıdır, sataşmadan çok bir düzeysizlik, tam manasıyla "belden aşağı vurmaktır". işin içine eşler karıştırılmıştır. kıyısından köşesinden azıcık delikanlık bulaşmış hiç kimse, hatta o varoş çocukları bile kavgasına kadın karıştırmaz. onun üzerinden prim yapmaz. ne demektir "ayıbını örtmez", kötü yola mı düşmüştür ki bu kadın? herhalde kullandığı cümlenin derinliğinden, nereye gittiğinden habersizdir deniz baykal.

    kim bilir belki de bu bihaberliği yüzünden hiç iktidar olamamıştır. bu ülkenin çocuğu en sinirlendiği, delirdiği, nefretten gözü döndüğü an bile yanında eşi, sevgilisi, her neyse işte bir kadın varsa, düşmanına bulaşmaz, saygısızlık etmez, karnından konuşmaz.
    (28.12.2006 15:15)

anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı

    azıcık, ufacık, minicik, mini minnacık da olsa hayattaki herkes ve herşey birbirleriyle karşılaştırıldığında, birinin diğerine göre üstünlüğü, fazlalığı, artısı illaki kişinin hissiyatında belirir, mutlak bir eşitlik söz konusu değildir. gönlü bir yere kayar. yaratılışı gereği mutlak bir cevap vermeyi arzular. bunun dışındaki yaklaşımların hepsi doğallıktan uzak, tribünlere oynamaktan ibarettir.

    tüm bunların yanında çocuk adına gayet de faydalı bir sorudur bu. henüz toyken ona hayatın bir seçimler alanı olduğunu, ve bu seçimlerin her zaman elma mı armut mu ayarında değil de, böylesine iki ucu ateşli, çok kritik güzergahlarda da çıkabileceğine ufaktan ufağa bünyesine işler.

    hayatın, "anneni mi daha çok seviyorsun babanı mı" sorusu kadar ağır olduğunu gösterir farkında olmadan aileler çocuklarına. "bak oğlum, yavrum, kızım, neyse artık işte, biz bile sana böyle sorular sorabileceğimize göre, düşün artık ileride gireceğin kazanın içinde ne kazıklar var, hazırla kendini..." derler bilinçsizce.

    çocuğun bu soruya cevabı ise hayattaki duruşuyla birebir parallelik taşır. iki tarafa da yaranmaya çalışan, eyvallah çekip gemileri yakan, tek bir hamlede kestirip atan, gönül alarak alıştıra alıştıra vuran, bir musa bir isa diyen, v.s.... tıpkı büyük çocuklar gibi...


    (26.12.2006 14:07)

erkekler ağlamaz

    ağlamaz değil, ağlamamalı,"yüzünü dökmektir" ona en çok yakışanı.
    (24.12.2006 19:30)

terk eden

    kadınların bir türlü tam anlamıyla beceremediği, nihayetine erememiş, er ya da geç kaçınılmaz olarak başa dönen, bir başka deyişle adı lafta kalan bir eylemdir. kadınlar terk etmeyi bilmez, terkemedez, her ne kadar bazı erkekler onlara gitmeleri konusunda yardımcı olsalar da, bu yardım sadece gidecekleri mesafeyi, yani geri dönüş zamanını uzatmaya yarar, dolayısıyla sonuca herhangi bir şekilde tesir etmesi olanıksızdır.

    sevgilisini sıkan, boğan, kasan, ilişkinin normal seyrinde süre ilerledikçe kıskanç ve daha bi sahiplenici hale gelen adamın karşısında kadın durur, bekler, sabreder, alttan alır, idare eder, görmezden gelir, sanki hiçbir şey olmamış gibi olgun davranarak çocuksu histeri krizlerini örter ve gülümser, Â"ah deli çocuk ben seni çok seviyorumÂ" der, en azından adamın duyduğu budur, yaramaz bir afacan olduğunu anlayarak tatlı tatlı sakinleşir o dingin havayla.
    .
    içinden Â"ah ben bu tuğçecanÂ'a neler yapıyorum gene de ses etmiyor, ah ne anlayışlı ne iyi bir kadın, benim gibi bir adama nasıl da katlanıyor, tam da Â"evlenilecekÂ" bir kadınÂ" diye geçirerek huzurla uyur. amma velakin o sıralarda öbür yakanın ruhunda kendisinin bile fark etmediği sinsi çalkantılar oluyordur. evet, evet, tuğçecanımız kafasına koymuştur, bu adam artık bitmiş, tarih olmuştur.

    erkek de kadın da ilişkilerinde terk edilen konumda yer almalarına rağmen neden terk edilme sonrası sendromlarında genelde erkeklerin abidik gubidik ruh halleri görülür? bi sicime benzemeyen şiirler, yerli yersiz göz dolmaları, Â"yok yok ondan iyisini, namuslusunu bulamamÂ" feryatları, ruh eşi masalları ve kendileri tarafından sebebi Â"aşk içinÂ" olduğu iddia edilen bin bir türlü kepazelikÂ…

    çünkü tüm marazi hallerine rağmen erkek aslında masumdur, daha doğrusu saftır, uzatmayalım belki de salaktır. yeni durumu kesinlikle idrak edemez. hayal sanır. Â"ulan daha dün bu kadın kucağıma yatmış çocuk isimleri beğeniyordu, yok yok imkanı yok olamaz, çok sıktım ya ders vermek istiyor, aklım başına gelsin diye bitti, artık seni terk ettim diyor" der.

    kadın bir anda kestirip atar çünkü. erkek gibi gidişinin, yok oluşunun, halihazırdaki soğukluğunun işaretlerini önceden vermez, deliler gibi öpüşmenin hemen ertesinde rahatlıkla ha gittir çekebilir.

    zavallı erkek buna bir anlam veremez. şaşırır da şaşırır. çevreden de doldururlar tabi. Â"abi sen de kızın çok üstüne gittin be, selmacanÂ'dan iyisini mi bulacaksın, hem de bu zamanda, baksana kızların hepsi kaşar, oysa selmacan öyle mi?Â" kahramanız gururla gülümser. evet, yarın gidecek ve Â"her şeyi unutalım. seni bir daha hiç üzmeyeceğim. hatta çok seviyorum bileÂ" diyecek, ki o böyle şeyler hayatta söylemez, selmacan hep yanaşır ona, o sevgisini belli edemez çünkü, biraz maçodur.

    neyse işte terk eden kadının aradığı tam da böyle bir ortamdır. gidişini hızlandıracak sevgi gösterileriÂ… türk filmlerinden- Â"ah neredeÂ" diyelim- çok etkilenen kahramanımız kendisini tarık akanÂ'la özdeşleştirerek kapısının önüne Â"seni çok seviyorumÂ" yazar, ya da buna benzer eylemlerde bulunur, yakın bir inşaatın tepesine çıkıp intihar ediyor havası vermek gibi, hani nasılsa sonra babası hulusi kentmen polis-itfaiyeyi bile düğüne çağıracak ya.

    kısacası kahramanımızın kafasında şu vardır: bu kız hala beni seviyor. naz yapıyor. gülşen bubikoğlu gibi kolay affetmiyor. halbuki selmacan bir süredir mustafacanÂ'la belirli aralıklarla yiyişiyordur.


    çok sıktığı için kısa kesiyorum. çook çook sonraları öğrenir bu gerçeği bilmem ne can, ama gene de kondurmaz. terk eden bir kadına ısrar etmek, yalvarıp yakarmak, ödün falan vermek o kadının yalnızca daha çabuk uzaklaşmasını sağlar.

    hiçbir kadın küçülmüş, ezilmiş, iradesiz erkeğe bağlanamaz, tutkuyla sevemez. bu türde aşağılayıcı davranışlardan sonra dönüş gelse bile geçicidir. hayatta en çabuk tükenen sevgi acımadan doğandır. demek ki ne yapılacakmış, giden, terk eden kadına kuru bir Â"pekiÂ" çakılacakmış. her şartta dönecek nasılsa, bari çabuk dönsün, ayrıca giderken de acı çeksin, siz de ilk günkü gibi dik kalın. eğilmeyin yahu eğilmeyin. dönecektir.
    (24.12.2006 02:10)

cesare pavese

    ne ilginçtirki tra donne sole (yalnız kadınlar arasında) adlı kitabına verilen strega ödülünü aldıktan sonra torino'da bir otel odasında tüm özel notlarını yakarak eder intihar. yani klasik intihar psikolojisinden uzak bir haldeyken yapar bunu.

    yazarın kurtarılmış günlüğünden cevat çapan çevirisiyle hazırlanan "yaşama uğraşı" adlı bir kitabı vardır ki, intihara giden bu sürecinin önünü arkasını, yazarın değişken ruh halini etraflıca gözler önüne serer. öylesine kişisel notlardır ki bunlar, çeviri yapılırken bazı isimler ve cümleler ya şifrelenmiş ya da tamamen çıkartılmıştır. ayrıca aforizma döktürme konusunda da aşmış bir kitaptır.

    "bir daha, yalnız sana bağlı olmayan şeyleri ciddiye alma. aşk, dostluk, ün gibi."

    "insanın ülkülerine erişememesinden de acı bir şey vardır: onları gerçekleştirmiş olmak"
    (22.12.2006 20:24)

tupte sokella

    cinsel fantezilerin değişmez parçalarından biri olarak da kullanılır.
    (21.12.2006 21:10)

empati

    saçmalıktır. kendini dizginlemektir. olmadığın bir ruh haline bürünmektir. paranoyaklıktır. sürekli acaba ona ne düşünecek, bu ne tasarlayacak, ses tonumdaki iniş çıkışlar rahatsız etmiş olabilir mi ki ya da bacaklarım açık oturmam sembolik bir anlam ifade edebilir mi vesveleriyle yoğrulmaktır. buluttan nem kapmaktır. *

    hepsinden öte başarısızlık kokan bir eylemdir. kandırıkçılıktır * kendini karşındakinin yerine gene kendin gibi koyarsın, onun gibi değil.
    (21.12.2006 14:55)

göbek dansı

geleceğin vampirleri için ne yaptık kampanyası

    muhtelif zamanlarda yapılan vicdan rahatlatma egzersizlerinden biridir. sokağa her çıkıldığında, sokağa çıkmaya da gerek yok televizyon her açıldığında, televizyon açmaya da gerek yok sağdaki soldaki herhangi bir sohbete iştirak edildiğinde mutlak aciz, yoksul, zavallı biri bulunur. bundan kolay ne vardır?

    sokaktan geçerken bazen dilencileri niye para veririz? para verdikten sonra o tırnakları yeşil dilencinin portakallı ördek yiyeceğini mi hayal ederiz? yooo... kendimizi rahatlamak için bir bahenedir o. bak ben bu gün 1 milyon verdim muhtaç birine, ne kadar ulvi bir insanım, keşke herkes böyle olsa, çocuklar ölmese, afrika'da kıtlık çıkması, falan fıstık... ayrıca bu durumun eleştirilecek bir yanı da yoktur. gayret insanidir.

    zaten adamın karnı doyuyor mudur, doyuyordur, iş bulunmuş mudur, bulunmuştur, v.s, yani önemli olan mağdurun mağduriyeti giderilmesidir. sırf akşam rahat uyuyayım diye yardım yapıyorsam kime nedir, sonuçta öyle ya da böyle bir faydam dokunuyordur.

    kısacası iyidir güzeldir hoştur, kurtarılan bir can da olsa önemlidir. açın halinden tok anlamıyordur. hepsi doğrudur. böyle toplu ego tatmininin de bir sakıncası yoktur. aksine olmalıdır. yalnız bu iş ego tatmininden duygu sömürüsü boyutuna taşımak gereksizdir. zira herkesin anlatabileceği, yazacağı bir hikayesi vardır.
    (20.12.2006 20:36)

ally mcbeal

    çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır diye bir şey yoktur. bu kadarı fazladır. hayat boyu arka sıralarda oturmuş hatunlara bi ordan bi burdan vurulmamalıdır. vardır canım vardır denmelidir, hem de öyle böyle değil, güruh gürüh, ama böylesi iç gıcıklayıcı bir çekiciliğe sahipsen tüm güzellere bedelsin de eklenmelidir arkasından, gerçekçi olan böylesidir.

    yapmacık bi gönül almadan uzak, fazlasıyla teşvik edici bir önermidir. öyle bir bakıp geçilecek cinsten yalnızca popüler bir hatun değildir o, çok önemli bir simgedir. ahım şahım, hatta hiç güzel olmadan da erkeklerin başının döndürülebileceğinin göstergesidir. bu mesajı birileri almalıdır.
    (20.12.2006 18:31)

yalan

    söylenmesi en tatlı şeydir. günah gibi çekicidir. hele ortada hiç bir neden yokken sırf zevk almak adına söylenenleri yok mudur, hani şu eften püften, basit olanları, yalanlar içinde en çekicisi, hayal gücü emekçisi, fırlamalık içgüdüsü, serserilik çoşkusu işte onlardır.

    - aa elmayı nerden aldın furkancan, yolun karşısındaki bizim manavdan mı?
    + hayır canım. çok sapa kaldı orası bana. elimde poşetler yürüyemedim. sizin manavdan aldım.

    diğer yalanlar da keyiflidir ama böyle sebepsiz yalanların tadından yemez. yalan söyleme mecburiyeti olmadan, parmak çıtlak gibi, öylesine döküleverir ellerden ağızlardan. uzattıkça uzatası gelir insanın. ne doğrular gibi sıkıcı ne de onları dillendiren doğrucular gibi renksizdir. ayrıca iyi ve çok yalan söyleyen insanlar kendine karşı çok dürüsttür.

    yalancının mumunun yatsıya kadar yanmasının da bi önemi yoktur, zira mum çoktur.
    (20.12.2006 15:27)

bahar

    nisan-mayıs-haziran gibi ayların kapsandığı bölüme ilkbahar, eylül-ekim-kasım aylarına ise sonbahar denir. ilkbaharda çicekler açar, ılık rüzgarlar eser, sevgi kokuları, mutluluk salgıları etrafa yayılır. sonbahar ise hüznü, kasveti, bitmişliği temsil eder nedense. ölüme yaklaştırır. hele kasımpatılar yokmudur, insanı büsbütün tüketir. *
    (20.12.2006 00:22)

sayfa: 1-2-3-4...-6

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.